15 Mayıs 2015 Cuma

Dolores Claiborne- Stephen King



Herkese merhaba. :) King'in  merak ettiğim bir kitabıyla daha karşınızdayım. Aslında Diriliş'i okuyacaktım ama kitapyurdu ön sipariş nedir tam olarak bilmediği için iki gün daha bekleyeceğim. Gölge Yükseliyor'a da başlamadım çünkü 1000 sayfa ve Diriliş gelene kadar bitiremem diye düşündüm. Eee bu arada da boş durmak olmaz dedim ve Dolores'e başladım. 231 sayfalık incecik bir kitap. Daha önce bölüm bitmeden kitabı bırakmadığımı söylemiştim. Bu kitapta da bölüm yok. O yüzden kitaba  başladım ve kitabı  hiç bırakmadan bitirdim.
Kitap klasik King kitaplarından çok farklı. Her zaman alıştığımız fantastik ya da korku ögeleri bu kitapta yok. Bu kitap için bir aile dramı diyebiliriz aslında. Dolores'in başından geçen olaylar anlatılıyor. Tabi bu olaylar Dolores'in ağzından anlatılıyor. Hatta komple Dolores'in ağzından anşatılıyor. Dolores masal gibi anlatıyor biz dinliyoruz. Araya kesinlikle başkalarının konuşması girmiyor. İlk başladığımda kavrayamamıştım ama anlıyorsunuz bir süre sonra.
Kitap Dolores'in sorgulanmasıyla başlıyor. Yıllardır Dolores'in işvereni olan Vera'nın ölümü sonucu sorgulanıyor. Sorgulamanın başlamasıyla birlikte Dolores geçmişten başlayıp o güne kadar bütün olayları anlatmaya başlıyor. Kocasının ölümüne de bu arada değiniyor. Bayağı kötü bir bir evlilik geçiriyor Dolores. İçkici ve dayak atan kocası var. Ancak Dolores çok güçlü bir karakter. Bu tür seylere pabuç bırakacak biri değil. Neyse çokta derinlere inmeyelim. İşte Vera ölünce Dolores şüpheli konumuna geçiyor ve sorgulanıyor. Vera hakkında da söylenenlere katılmıyorum. Bence kötü bir karakter değil. Tabi yaptığı  iğrençlikler var ama geçmişinde yaşadığı olaylar yüzünden bunları pek takmadım. Bazı takıntıları var sadece.
Konu aslında çok klasik. İçkici bir koca, hizmetçilik yapan kadın. Bu klasikliği anlatım bozuyor. Kitabın dili çok güzel ve Dolores çok eğlenceli anlatmış bence. Arada ettiği küfürler, sorgucularıyla muhabbetleri kitaba artı bir yön katmış. Konunun ilerleyişi de klasik ama sonu kesinlikle klasik değil. Bana göre çok şaşırtıcı bir sonu vardı.
Kitabın birde filmi varmış. Normalde hiç izlemek istemem ama bu sefer filmini çok merak ettim. En kısa zamanda da izleyeceğim. Yalnız Yaprak Dökümü'nün yapımcıları bunu dizi yapsaydı 10 sezon sürerdi. Malzeme bayağı bol.
Kitap hakkındaki yorumumda bu kadar. Pazartesi günü finallerim başlıyor. Bütlerle birlikte 10 Haziran'a kadar sürecekmiş. O yüzden bu aralar kitap okumayı biraz azaltacağım. Hepinizi bol okumalar dilerim. :)

8 Mayıs 2015 Cuma

Trendeki Kız-Paula Hawkins


Herkese merhaba. :) Bildiğiniz gibi Zaman Çarkı'nı  okuyordum ama ara vermek istedim. Sevmediğimden ya da soğuduğum için değil sadece çok güzel gittiği için ara vermek istedim. Serinin bütün kitaplarını art arda okursam hem çabuk bitecek hemde diğer kitaplara vakit ayıramayacağımın farkına vardım. Merak ederek aldığım kitapları böyle kenarda köşede bırakmakta içime sinmeyince küçük bir veda yaşadık Robert Jordan ile.
Okumadığım kitaplar içinde hem en merak ettiğim hemde en merak etmediğim kitap Trendeki Kız idi. Çok saçma oldu ama açıklayacağım. Bildiğiniz üzere kitabın çok fazla reklamı yapıldı. İyisiyle kötüsüyle incelemelerde yapıldı ve kitaba olan merakım iyice arttı. Bu merakımın dizginleyen şey ise benim polisiye sevmiyor oluşumdu. Grange kitapları  haricinde polisiye kitapları okumak hiç hoşuma gitmiyor. Hiçbiri Grange kadar güzel yazamıyor sanki. İşte polisiyeye olan bu tavrım kitaba başlama süremi biraz uzattı. Neyse Zaman Çarkı'na ara vermeye karar verince de her şeyi bir kenara bıraktım ve kitaba başladım.
Yoruma başlamadan önce belirtmek isterim ki yazarın ilk polisiye kitabıymış Trendeki Kız. Okurken buna dikkat etmeye çalıştım. Hani kitabı beğenmesem direk ilk kitabı olduğu için böyle kötü olmuş gibi bir yorum yapacaktım. Ancak  yazarın ilk polisiye kitabı olmasına rağmen ben gayet beğendim.
Kitap her gün aynı trene binen Rachel üzerinden gidiyor. Trende yaptığı yolculuklar sırasında da camdan sürekli izlediği bir çift var. Kendi kafasından onlara isimler takıyor, işler uyduruyor. Ancak bir süre sonra izlediği çiftten biri kayboluyor. Onları sürekli izlemesinin ve gördüğü bazı şeylerden dolayıda yardımda bulunmaya karar veriyor. Kitabın konusundan bu kadar bahsedeceğim çünkü öyle aşırı kapsamlı bir konuya sahip değil kitap. Bahsetmek istediğim şey ise bu kitap gördüğü ilgiyi hakediyor mu? Herkesin dilinde bu kitap var, satış rekorları kırıyor. Peki bu kitabı diğer polisiye kitaplardan ayıran ne? Bana göre hiçbir şey.  Çok iyi bir polisiye okuru olmayabilirim ama neyin şaşırtıcı olup olmadığını anlayabilirim her halde. Öncelikle kitap şaşırtıcı değil. Arka kapakta ''En dikkatli okurlar bile, şaşırmaktan kendilerini alamayacaklar'' yazıyor. Reklam için yazılmışsa bir şey diyemiyorum ama ciddi anlamda yazılmışsa komik buluyorum. Kitapta şaşırtıcı herhangi bir kısım yok. Bana göre klasik bir polisiyeden öteye geçememiş kitap. Olayın suçlusunu düşünürken bile seçeneğimiz yok ki. Kafanızdan bir eleme yapıp direk suçluya ulaşabiliyorsunuz. Kitapta çok az karakter var ve kimin suçlu olmadığını direk sana söylüyor yazar. Arada küçük aksiyonlarla ters köşe yapmaya çalışsa da başarılı olamamış bence. Bu yönden başarılı bulamadım kitabı ama yinede beğendim. Özellikle atmosferi çok iyi kitabın. Hawkins o havayı, ortamı hissettirebiliyor size. Beni çok şaşırtan olay ise etrafta kitabı yarım bırakanları görmek oldu. Kitabın dili o kadar akıcı ki bir oturuşta bitirebilirsiniz. Ben akşam 5-6 gibi başladım kitaba ve az önce bitirdim. Zaten 359 sayfa ve olaya direk giriyorsunuz. Sürekli bir ilerleme kaydediyorsunuz ve bu sizi sıkmıyor. Neyse bırakanları tekrar okumaya davet ediyorum ve devam ediyorum. Kitapta ikinci hoşuma gitmeyen şey ise zaman geçişleri. Anlatıcı birden eski günlerden bahsetmeye başlıyor ve ne ara geçtiğini anlayamıyorsunuz. Hala şimdiki zamanda sanıp olayları karıştırabiliyorsunuz. En azından bu benim için öyle oldu. Belkide kendimi kitaba tam olarak verememiş olabilirim. Kısacası zayıf bulduğum yönleri olsa da beğendiğim bir kitap oldu Trendeki Kız. Ancak bu kadar reklamı hak etmiyor. Ben sürekli kitabı Marslı ile karşılaştırdım. Tarz olarak çok farklı kitaplar ancak son dönemlerde ikisininde reklamı çok fazla yapıldı. Marslı bunu hak etti ama Trendeki Kız kesinlikle hak etmedi.
Kitap hakkındaki yorumum bu kadar. Ayın on beşinde Stephen King'in yeni kitabı geliyormuş. Bu güzel haberi size veriyorum ve veda ediyorum. Sağlıcakla kalın. :)

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Yenidendoğan Ejder-Robert Jordan


Herkese merhaba. :) En son 12 gün önce yorum girdiğimi farkettim ve moralim bozuldu. Daha sık yorum girmek istiyorum ama hayat kitap okumamam için türlü türlü zorluklar çıkarıyor karşıma. Tabi bunun haricinde kitabı çok yavaş okumamda bir neden ama siz onu takmayın. :)
Çooooook uzun bir serinin üçüncü kitabını da geride bırakış bulunuyorum. Artık Zaman Çarkı serisi benim için günlük bir ihtiyaç haline geldi. Okumazsam yaşayamayacakmış gibi hissediyorum. Şimdiden okuduğum en iyi seri diyebilirim.
Daha önceki yorumumda seri yorumlamanın daha zor olduğundan bahsetmiştim. Şuan söyleyeceğim en ufak şey seriye başlayacaklar için kötü olabilir. O yüzden kitabı okurken türlü türlü şey düşündüm. Acaba bundan sonra toplu olarak 2-3 kitabın yorumunu mu yapsam yoksa tek tek devam mı etsem? Yada seriyi komple bitirince mi yorum girsem? Zaten bütün kitapları art arda okumayı düşünmüyorum. Araya kitaplar katarak devam edeceğim. Onların yorumlarını tek mi girsem? Bu konuda fikirlerinizi söyleyip bana yardımcı olabilirsiniz. Şuan seri hakkında hiçbir spoiler vermeden yorum yapacağım ama gelecekte bu değişecekmiş gibi gözüküyor. Tabi konu hakkında hiç bahsetmeden yorum yapmanında zorluğu var. Hiç spoiler vermemek için olan çabam yorumları kısaltmama neden oldu. Onun içinde özür dilerim. Bu kadar kafanızı şişirdiğim yeter, kitap hakkındaki yorumuma geçiyorum. :)
Yukarıda kitabı çok yavaş okuduğumu söylemiştim. Bunun nedeni kitabın kötü olması ya da akıcı olmaması değil, kitabı bitirmek istemememdir. O kadar güzeldi ki bir ara günde sadece bir bölüm okuma gibi bir olaya giriştim. O bölümü okuyup tüm gün onu düşünüyordum. Ancak sonunda dayanamadım ve bitirdim. Kitabın çevirmeni tekrar değişmiş. Birinci kitabın çevirmeni olan Niran Elçi çevirmen bu sefer. Çevirmen yönünden bir sıkıntı yok.
Kitapta en çok hoşuma giden şey bölümler kısa tutulmuş. Ben bir kitabın bölümünü bitirmeden kitaba başlayamıyorum. ''Ovv kıyamet kopuyor kalk iki tövbe et'' deseler bölüm bitmeden kalkmam yerimden. Önceki kitaplarda  bölümler aşırı uzundu ve arada okurken sıkılıyordum. Bu kitapta bölümler 10-20 sayfadan oluşuyor. O yüzden okurken çok rahattım.
Üçüncü kitapta Rand'ın bölümleri yok denecek kadar az. Yani Rand'ın bölümlerini okumayı seviyorsanız üzüleceksiniz. Benim için herhangi bir sorun olmadı ama. Ben sevmediğim karakterlerin bölümlerini okurken bile zevk aldım.
Karakterler hakkındaki düşüncelerim yine değişti. Galiba da seri boyunca hep değişecek. Önceki kitapta sevdiğimden şuan nefret ediyorum ya da tam tersi. Ancak bunlar sadece kadın karakterler için geçerli. Robert Jordan seride kadınları çok dominant işlemiş. Normalde sorum etmem ama bizi çok eziyorlar. Üzülüyorum serideki erkek karakterler için. Helede Aes Sedai diye bir şey çıkarmış Jordan. Ben Aes Sedailere inanmıyorum, saygıda duymuyorum. Aes Sedailer hileli karakterler bence. Herkesi küçümsüyorlar, istediklerini yapıyorlar, hep en güçlüleri onlar... İşte bu tür nedenlerden dolayı sevmiyorum onları. Hepsi ölse üzülmem. Aes Sedaileri geçiyorum ve hemen diğer biricik kızlarımıza geliyorum. Egwene ve Nynaeve adlı karakterlerden bahsediyorum. Sakın çocuğunuzun adını Nynaeve falan koymayın, pişman olursunuz. Zaten çok saçma. Nynaeve'yi sevdiğimi söylemiştim ama cidden çok inatçı bir karakter. Bazı düşüncelerini hala destekliyorum ama eskisi gibi sevmiyorum artık. Egwene'den ise nefret ediyorum. Bu kadar tripli bir karakter daha görmedim ben. Neyse bayan karakterleri geçiyorum. Gelelim Perrin ve Mat'e. Bu iki karakteri ve Rand'ı zaten severdim ama bu kitapta sevgim iyice arttı. Rand'ın bölümleri az olunca Mat'i ve Perrin'i daha yakından tanıma fırsatı buldum. Özellikle Mat bu kitapta yükselişe geçti. Daha önceki karakter gitti yerine daha iyi, güçlü bir karakter geldi resmen. Şuan favori karakterim kesinlikle Mat. Bu sefer değiştirmeyeceğim de. Sadece yanına ekleme yapacağım. :)
Hem olayların ilerlemesi hemde bölümlerin kısalması kitabı çok akıcı yapmış. Hiç sıkılmadan okunuyor. Özellikle de son 100 sayfası. Orada olaylar çözülüyor ve inanılmaz bir aksiyon patlaması yaşanıyor.
Ben seriye devam edecekmiyim bilmiyorum. Çok merak ettirici bir son ile bitti ama şimdi devam edersem seriden bir kitap azalır. Devam etmeyip diğer merak ettiğim kitapları okursam da olayları unuturum diye korkuyorum. Bu gece kararı mı vereceğim. :)
Yorumum bu kadar. Umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur. Hepinize bol okumalı günler dilerim. :)